Bilgi - Bilgelik ve Toplum


 İnsanlık tarihi boyunca pek çok savaş, antlaşma ve barış yaşandı. Çok sık meydan savaşları görünmese bile her yerde savaşlar var. İnsanın kendisiyle, çevresiyle ve toplumla yaptığı ayrı ayrı savaşlar. Bunların nedeni nedir sizce?

nsanın doyumsuzluğu-


 Şimdi insanlığın ilk çağlarına gidelim ve 20. YY’a kadar oluşan değişime ortak bir gözle bakalım. İlkçağlarda insanların toplayıcık ve avcılıkla hayatlarını sürdürdüğünü biliyoruz. Gidip kabileler yağmalanır ve güçlü olan güçsüz olanı her şekilde kullanır.

 Tarım dönemiyle beraber yerleşik kültür gelişmeye başladı ve asıl önemli olan “Toprak Ana” oldu.
 18. YY’a geldiğimizde Sanayi Devrimi gerçekleşiyor ve dönemlere ait farklı kalıplar gözle görülür bir şekilde oluşmaya başlıyor.

Toplayıcılık-avcılık döneminde;
Saldır, avla, topla, hayatını sürdür.

Tarım döneminde;
Toprak Ana ideolojisi

Endüstri Dönemi ile beraber ise;
Hep bana, daha fazla bana.


 İnsan içgüdüsel olarak öğrenmeye aç, meraklı bir varlıktır. Bu iyiye ya da kötüye kullanılabile bir olgudur. Şuan insanoğlunun durumunu göz önüne getirin. İnsanlar bilginin güç olduğunun farkında lakin, bu gücü maddi güç olarak değerlendirip, pragmatist düşünce ile yaşamayı tercih ediyorlar.

 En basitinden aile içi iletişimle örneklendirelim bu durumu. Pragmatist anlayış iliklerimize öyle derin ve acı bir şekilde işlemiş ki, çocuklarımıza bile bazen bu şekilde davranıyoruz.

“Benim için değer üretmiyorsan, değersizsin!”

 Aile büyüğünün değerden kastı pohpohlanmak. Çok iyi biliyoruz. Bu durum acı verici ve sonucunda çocuk o evde mutlu olamayacak ve kendini yeni arayışlar içinde bulacaktır.

 Materyalist felsefe her şeyi kar-zarar paradigmasıyla ve havuç-sopa yöntemi ile ele alır. Tarım toplumunda oluşan sosyallik, teknoloji ve teknolojik metotların gelişmesi ile güçlünün hep güçlü, zayıfın hep zayıf kaldığı ve ezildiği bir yapı oluşturuyor. Endüstri Devrimi bir bakıma tarım döneminde kazanılan altyapıyı ve sosyalliği bozdu. Haliyle de altyapısı değişen bina çatırdamaya başlar. İnsanlar zengin fakat mutlu değil.

 20. YY’a geldiğimizde asıl önemli olanın bilgi olduğunu görüyoruz ve tüm değerler bilgi üzerine kurulu oluyor. Paradigma değerleri, iyi-kötü , doğru-yanlış olarak değişti. Bilgi satmak deyimi ortaya çıktı ve tasarım, üretimden daha önemli hale geldi. Fakat, yukarıda söz ettiğim bozulan altyapı hala daha bozulmaya devam etmekte ve bahsedilen paradigmalar hiç değişmedi. İnsanlık, toplayıcılık ve avcılık dönemlerinde gerçekten daha toplumsaldı ve daha insalcıldı.

 Yeni yüzyılın savaşı iyinin ve kötünün savaşı olacak. Kötü, geçerli yöntemleri kullanırsa başarılı olur. İyi, geçersiz yöntemler kullanırsa başarılı olamaz. Metodoloji yadsınamaz bir noktada duruyor. Yeni yüzyılın metodolojisi ise teknolojidir. Ve teknolojinin gün ve gün faydasından çok zararını görmeye başlıyoruz.
Soru, bilgi çağında insan ne arar?

 Tarihin eski devirlerinde de bugünün insanında da ortak olan bir arzu var: Dünyaya hakim olmak, kendini gerçekleştirmek ve tarihe iz bırakmak. Şartlar ve tercih edilen yollar farklı olsa da bu arzu hepimizde ortaktır. Bunların hepsi insanın psikolojik hedef ve ihtiyaçlarıdır. Daha doğrusu talepler sonucunda ortaya çıkan ihtiyaçlardır. Tıpkı arz-talep ikilemi gibi. Yani, ihtiyaç olduğu için arzu etmiyoruz, bunlar arzu ettiğimiz için ihtiyaç haline geliyorlar.

 İnsanda bir arzu hiyerarşisi var diyebiliriz. Çok bilinen Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde üst basamaklara çıktıkça “kendini gerçekleştirme” ihtiyacının olduğunu görürüz. İnsanda, temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra, kendini gerçekleştirme ihtiyacı ortaya çıkıverir. Bunun sonucunda insan kendini bir arayış içinde bulur. Arayışa girdiğinde insan, kendini soyut bir amaç ararken bulur. Aranılan ve ulaşılmak istenen soyut amaç insanı diğer canlılardan ayıran en temel özelliklerden, akılın içine girer.

 Bilgi çağını(20 YY.), bilgelik çağına(21.YY) dönüştürürken iyi ve donanımlı bir bilgi bankasına ihtiyacımız var. Bilgi sabittir fakat her konuda bilge olmak çok zordur. Konuya yönelik bilgileri depo etmeliyiz beynimizde. İşte bu dalacağımız denizin, kaldırma kuvvetine, tuzluluk oranına göre özel dalış kıyafeti giymeye benzer. İşte o zaman daha derinlere inebilir ve insana ait bilinmeyenleri bulup, hazineler keşfederiz.

 Anlamına hakim olmadığımız kavramlar hakkında hemen fikir beyan etmek için inanın herkesin sizin kadar iyi bahaneleri vardır. Örneğin; konuyla ilgili yeni bir şeyler okumuş, yıllardır bir şeyler dinlemiştir ve anneannesinin teyzekızının “hacı” olduğu için dini meselelerde, birkaç popüler bilim kitabında karşısındaki konuya rastlamış olduğu için de bilimsel konular da “derin” bilgi sahibidir.(!) Eğer zihninizde düşünülmüş ve tarafınızca tanımı yapılmış bir gerçek varsa, o, bir biçimde ihtiyaca binaen ortaya çıkar ve görevini hakkıyla ifa eder. Fakat guguklu saat misali, sunulan her fırsatta konuşmaya kalkmak, bu devrin, bu toplumun müzmin hastalıklarından birisidir.



Yorumlar

Popüler Yayınlar