Hisleri Koklamak - Feromonlar
Kokuların öyle bir inandırıcılığı vardır ki, sözden, gözle görmekten,
duygudan, iradeden daha güçlüdür. Savılıp atılamaz. Bu inandırıcılık,
soluduğumuz havanın ciğerlerimize işleyişi gibi o da içimize işler doldurur
bizi, hepten ele geçirir. Çaresi yoktur.
Beyninizde oluşan bir sorundan dolayı sahip olduğunuz
duyulardan sadece birini seçmek zorunda kalsanız hangi duyunuz ile yaşamayı
tercih edersiniz? Elbette çok zor bir seçim ama bir düşünün bakalım. Sevdiğiniz
kişinin sizi görür görmez yüzündeki o tatlı tebessümünü görmek mi? En
sevdiğiniz ve defalarca başa alıp dinlediğiniz o şarkıyı bir kez daha
duyabilmek mi? Sıcak ve harika demlenmiş çayı içtiğinizde ağzınızda bıraktığı o
harika his mi yoksa yeni aldığınız bir kitabı açtığınızda burnunuza gelen o
harika kokuyu koklamak mı? Hangisi?
İnsanlar genelde tek bir duyuyu seçmek zorunda kaldıklarında
görme ya da işitme duyularını tercih etmektedir. Fakat evrimsel perspektifte
incelediğimizde koku duyusu en eski duyusal sistem olmasına rağmen en az
anlaşılmış olanıdır. İnsanda koku ile ilgili sistem ne kadar köpek, kemirgen ve
diğer memelilere göre daha az gelişmiş olsa da sahip olduğu yaklaşık 350 koku
reseptörünün aktivasyonu ile 10000 ‘e yakın kokuyu çok düşük konsantrasyonda bile
ayırt edebilmektedir. Her ne kadar siz fark edemeseniz de bir çok kararınızı
almada kokunun çok büyük bir rolü bulunmaktadır
.
Talamus, beynimizin ortasında bir yerlerde bulunan ve kelime
olarak da “iç oda” anlamına gelen bir bölgedir. Bu bölge beyin için oldukça
önemli bir yere sahiptir. Çünkü beynimize gelen hemen hemen tüm duyular beyinde
kendisi ile ilgili bölüme gitmeden önce muhakkak talamusa uğramak zorundadır.
Nasıl ki genel müdürün yanına gitmeden önce sekteri görüyorsak, talamusun
yaptığı işte tam manasıyla sekreterliktir. Talamus beyine gelen duyuları
filtrelemede görev alır. Yani sekreterimiz “Şuan müdürümüz çok yoğun.” Diye
uyarıp filtrelemeye başlıyor. Ya da uyarıyı arttırıp, milletvekili görmüş
sekreter gibi bazı duyuları abartarak gerekli bölgeye gönderiyor.
Örnek verecek olursak; ders çalışırken inşaat sesini bir
süre sonra duymamamız gibi ya da annenin gece çöp kamyonunun sesini duymayıp
bebeğin en ufak nefes değişimini fark etmesi gibi.
Burnumuzda yer alan koku reseptörü adlı yapılar burnun iç
çeperinde yer alır ve burnumuza gelen koku moleküllerinin anında algılanmasını
sağlar. Sadece burnumuz sekretere uğramadan kendi filtresini kendi edip direk
tek bir dal ile beyindeki koku merkezine bilgisini götürür. Sonuç olarak
talamus koku duyusundan bu sayede haberdar olur fakat diğer duyularda yapmış
olduğu gibi kokuyu isteğine göre durdurma şansı yoktur. Aslında bu özellik
kokunun ne kadar derin ve hayati bir duyu olduğunu göstermektedir.
Feromon kelimesi yunanca phrein(taşımak) ve hormone(uyarmak)
kelimelerinden meydana gelmektedir. Aslında feromon bir koku sinyalidir. Ama bu
koku sinyali normal kokularda olduğu gibi bilinçli düzeyde algılanmamaktadır. Mesela
bir fırına girdiğinizde burnunuza gelen taze ve sıcacık ekmeğin kokusunu hemen
fark edip “ Hemen eve gitsem de içine tereyağını gömeyim!” diye düşünürsünüz.
Ama söz konusu olan feromonlar oldukça farklı bir durum göstermektedir. Yani
bir ortama girdiğinizde “Ohh be burası mis gibi feromon kokuyor.” demezsiniz.
Özetle söylemek gerekirse feromonlar kokusu olmayan bir kokudur.
Öncelikle hayvanlar alemine bakalım; çiftleşen dişi fareler
ortamdaki başka bir fareye ait idrar kokusunu aldığı zaman, embriyoları uterus
duvarına yapışmıyor ve hamile kalamıyorlar. Çünkü bu çevredeki yabancı erkek
anne ve doğmamış yavrularına zarar verebilir.
İnsana baktığımızda
ise feromonların tam mekanizması anlaşılmamış olsa da bazı belli çalışmalar
yapılmıştır. Örneğin ;
- - Bir grup kadının kol altlarına sekiz saat
boyunca duracak şekilde pedler yerleştiriliyor ve başka bir kadına
koklatılıyor. Koklayan kişilerin adet döngüsünün, kokunun sahibinin adet
döngüsüne göre kısaldığını veya uzadığı gözlemlenmiştir. Yani koklayan kadının
adet döngüsü kokunun sahibi kadınlara göre senkronize olmuştur. İlginç bir
şekilde erkek kokusu koklatıldığında ise aralarındaki senkronizasyon hemen
bozulmuştur.
- - Başka bir araştırmaya göre gönüllülere kendi
kokuları, yakın bir arkadaşlarının kokuları ve hiç tanımadıkları birinin
kokuları koklatılmıştı. Kişiler yabancı birisini kokladıklarında ise beyindeki
amigdala ve insula bölgeleri aktifleşmişti. Bu bölgeler, korku, tiksinme ve
diğer pek çok duyguyu içermektedir.
Özetle siz farkında olmasanız da beyniniz, koku aracılığıyla
ortamdaki yabancı insanların varlığını çok hızlı algılayabilme yeteneğine
sahiptir.
- - İnsanın bağışıklık sistemini yazan bir gen grubu
vardır. Adı MHC( Major histocompatibility complex) olanbu gen grubu kişiye özel
gen grubu oluşmasını sağlar. Diyelim ki benzer MHC grubuna sahip iki kişi
evlendi ve çocukları oldu. Ebeveynlerin MHC grupları benzer olduğundan
çocuğunda MHC grubu onlara yakın olacaktır ve bu bir sorun teşkil edecektir.
Nasıl mı ? Diyelim ki ebbeğin MHC grubunu delip geçebilen bir virüs var ve
bebeğin bu virüs karşısında hiçbir şansı yok. Lakin farklı MHC gruplarına sahip
iki kişi olsaydı bebeğin MHC mekanizması daha güçlü olacaktı ve hastalıklara
dayanıklı bir bünyeye sahip olacaktı. Unutmayın insan vücudu kendine zıt
karakter ve bağışlıklık sistemindeki insanlardan hoşlanır. İşte bunun nedeni
evrimsel olarak en iyiyi en farklıyı yaratmak ve en dayanıklı döller vermektir.
Buna sebep olan şey ise feromonlardır.
Yapılan araştırmalar bebeğin kokusunun kadınlarda oksitosin
hormonu salgılanmasına yol açtığını göstermiştir. Sevgili erkekler oksitosin hormonu
aşk ve bağlılık konusundan oldukça etkili bir hormondur. Doğal olarak,
hoşlandığınız bir kız varsa ve bu kızla bol bol bebek ziyareti yapmanız sizler
için çok ilginç bir avantaja dönüşebilir. Umarım tavsiyem sonucunda
hastahanelerin kadın doğum servisleri elele dolaşan çiftler tarafından istila
edilmez. Esenle kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder