Ölerek yok olmadığımız gibi, yaşayarak da ölmüyoruz aslında.
Yaşam ve ölüm, yan yana yürüyen yoldaşlardır. Yaşam ve ölüm aslında ikiz kardeştir. Her nefes alışımızın bir sonrakini alamayacağımız ihtimali ile yürürüz hayat yolunda. Yaşam bize sunulan bir seçenektir. Sonsuz ve bilgelik, ruhun maddeye olan sevdası, aşkı ve bilgisini tatbik etmek için, yaşam bize sunulan en büyük seçenektir. Bir olanaktır. Yaşam, kainattın en büyük mucizesidir. Oysa ki, ölüm ile yaşam aynı çizgide paralel ilerler. Doğum ise yaşama açılan bir giriş kapısıdır. Doğmak, ruhun bir seçeneğidir. Maddeye olan nüfuzudur, maddeye dokunmak ve onun bilgisini alabilmek için kendi enerjisinin titreşimini düşürerek ulaştığı nihai noktadır. Doğum yaşama ve ölüme açılan bir kapıdır. Doğum mucizevi bir gerçekliktir. Çok büyük bir zenginliğin, bir fakirliğe geçişteki karar aşamasıdır.
Yaşam ise, fakirlikteki en büyük zenginliktir. Çünkü ruhun en ince seviyedeki muazzam enerjisinin, kabalaşarak, atomla buluşmasıdır. Ruh ve maddenin birlikteliğidir yaşam. İkisinin de hayal edilemeyecek ve düş kurulamayacak derecede alışverişidir. Alış veriştir, ne biri diğerinden üstündür, ne de diğeri öbüründen alçaktır. Her ikisi de kendi özlerinde muazzam enerjiler taşır. Her ikisinin de sonsuz kudreti ve bilgisi mevcuttur. Ruh ve madde birlikteliği yaşamın enerjisini meydana getirir. İki muazzam enerjinin birleşiminden, alışverişinden, ortaklığından, yaşam enerjisi meydana gelir ki, en büyük güç ve kudret yaşam enerjisinde oluşur.
Yaşam ve ölüm, sınırları belirlenmiş iki paralel yoldur. Siz yaşam yolunda yürürken, aynı zamanda ölüm yolunda da yürürsünüz. Bir ayağınız yaşam yolunda, diğer ayağınız ölüm yolundadır. Bize ölerek yok olacağımız öğretildiği için, ölümü korkulacak olarak görürüz. Oysa ölüm korkulacak bir durum değildir.
Oysa ki yaşam ruh, maddenin organizasyonu ve ortak alışveriş noktasıdır. Alışveriş diyorum çünkü bilgi alışverişi muazzam noktadadır. Her ikisi de bu alışverişten katkı sağlar. Yaşam bize verilen en mucizevi andır, dokunuştur ve bu mucizeyi hissetmek ve alışverişi yapmak üzere, doğum anı gerçekleşir. Ve artık ölüm yoluna tamamen geçene kadar, yaşam bize sunulan en güzel seçenekler bütünüdür. Yaşam, kainattaki en muazzam ortamdır, zemindir. Bunu en güzel şekilde değerlendirmek, yaşamı doya doya yaşayarak, tatbik etmek, ve her nefesimizi şükür ederek geçirmek gerekir.
Kainatta, birçok yaşam platformları mevcuttur. Her biri, ruh ve maddenin alışverişinin ortak kombinasyonudur. Her birinde, seçenekler sonsuzdur. Hatırlama ise, gelişime ve olgunluğa bağlıdır. Maddenin çekim enerjisi öyle kuvvetlidir ki, sonsuz güce sahip olan ruhun misafirliğini yaparken, ona hayal edilemeyecek kadar bir unutmayı da sunar. Ruh, madde alışverişindeyken, ne olduğunu unutur. Çünkü maddenin çok muazzam baş döndüren bir enerjisi vardır. Kafa karıştırır, hayal ettirir, düşler kurdurur ve zemin hazırlar. Madde ortamı, madde atomu, kendi bütünlüğü içinde muazzam enerjisi ile, çeşitli oyunlar tertipler, yaşamda kazanılacak bilginin seçimlerini sunar. Bu seçimlerde ruh kendi özündeki bilgiyi, ışığı yansıtmaya çalışır. Fakat maddenin enerjisinden etkilenir ve bu alışveriş her zaman şöyle sürer; Ruh kendi özünü, madde işbirliğindeyken unutur, unutmalıdır ki, yaşam layıkıyla yaşanabilmelidir. Yaşamı layıkıyla yaşamak için, ruh ne olduğunu unutmalıdır. Kanunlar böyle işler. Ruh ancak, madde işbirliğinden koptuğunda, ölüm anı gerçekleştiğinde, kendinin ne olduğunu anlayabilir ve tekrar doğmak için sonsuz seçenekleri değerlendirir.
Madde ve ruh ayrılamaz bir ikilidir, paraleldir, ikisi de yücedir ve ikisi de sonsuzdur. Bir üstünlük ve bir önderlik yoktur. İkisi de her bakımdan eşittir. Bu alışverişin ilk kapısı doğumdur.
Yaşam, doğulduktan sonra madde ile temastır. Bir seçenektir. Kainatın en büyük mucizesidir. Yaşama layık olarak, her anını değerlendirmeli ve seçeneklerimizi çok iyi kullanmalıyız. Ta ki bu yoldan vazgeçene ve ayrılana kadar.
Ölerek yok olmadığımız gibi, yaşayarak da ölmüyoruz aslında. Eğer yaşamda bir ölüm var ise, ruhun maddeye doğmasıyla da ruhsal planda ölmüş sayılmalıyız. Yani sürekli ölümler mevcuttur. Yaşamda ölmek ruhsal plana, ruhsal planda ölmek yaşama açılan geçişlerdir. Ölüm bir yok oluş değildir. Başlı başına bir geçiştir. Doğmak kadar ölmek de bir mucizedir ve bunu inkar ettiğimizde, korktuğumuzda aslında aslımızı da inkar etmiş oluruz ve aslımızdan da korkmuş sayılırız.
Yapmamız gereken, doğarak mucize gerçekleştiğinde, yaşama dört elle sarılarak, aslımızdan da uzaklaşmadan, ilahi iradenin yasalarına tabi olmamızdır. Yaşam bizim seçenekler bütünümüzdür. Yaşam bizimdir, yaşam diri olandır. Doğum, yaşam ve ölüm kainatın nefes alış verişidir, kalp atışıdır, onu ne durdurabiliriz ne de inkar edebiliriz. Eğer bu nefes alışveriş biterse, kainat da yok olur, kainat diye bir şey kalmaz. Yaşamı, doğumu ve ölümü inkar eden, kendini, aslını ve yüce yaradanını da inkar etmiş olur. Çünkü bunlar ilahi irade yasalarıdır, yüce enerjinin dönüşümüdür, kalp atışıdır, nefes alışıdır, sonsuz bilginin alışverişidir.
Doğum, yaşama açılan mucizeye tanıklık etmektir. Ölüm ise, tekrar bu mucizeye tanıklık etmek için, bir süreliğine yaşama hoşçakal’dır.
Her doğum, yaşam ve ölüm, bir süreçtir, ve kainatın çok küçük bir sırrıdır, ilahi yasadır, ilahi enerjinin bize ne kadar yüce olduğunun bir kanıtıdır ve her daim diri olduğumuzun hatırlatılmasıdır.
Hiç ölmeyecekmiş gibi çalışarak, her an ölecekmiş gibi doğru yoldan ayrılmayarak ilerleyelim.
Yorumlar
Yorum Gönder