Sosyal Medya ve Psikoloji
İntihar eden insanların sosyal medya hesaplarını hep
merak ederiz. Ölmeden önce acaba nasıl bir ruh hali içindeydiler? En son ne
paylaştılar? Bu konuyla ilgili Sözlük yazarı ''soner bastiat''ın çarpıcı
tespitleri var.
- Ve ben bloğumda ilk kez kendi yazılarım yerine başkasının düşüncelerini yayınlamaktan gurur duyuyorum. -
Jim Carrey'nin eski kız
arkadaşı Cathriona White'ın yaptığı şey.
Bir insan intihar etmeden
önce şu fotoğrafı #selfie, #instaphoto, #ilovetea gibi etiketlerle neden
paylaşır?
Aynı gün twitter'ına da intiharını sinyalleyen şu satırları yazmış kızcağız:
"Umarım en yakınlarıma ve sevdiklerime bir ışık
olabilirim"
ya bu kız daha 1 hafta önce instagram'ında
yemek fotoları falan paylaşan bir kız. delirdik mi arkadaşlar? birbirimize mi
söylemiyoruz? ne oluyor?
Mehmet Pişkin’i de henüz unutamadık. o
da çok değil, intihar videosunu hepimize izletmeden yaklaşık 2 ay önce instagram'da
şöyle fotoğraflar paylaşan biriydi;
'sosyal medya' gün geçtikçe bana, başarılı ama kötü kalpli bir illüzyonisti andırıyor. İşinde o kadar iyi ki. Kimin aslında ne olduğunu, neler yaşadığını bilebilmemiz imkânsız.
'kötü kalp'ten kastım ise; herkesin sizden çok
daha süper bir hayatı varmış da siz düzenli olarak bir şeyleri
kaçırıyormuşsunuz gibi hissettirmesi ve gösteriyi asla sonlandırmaması.
'gösteri'nin sonlanmaması zaman içinde gerçeklik algımızı paramparça ederek,
insanlardaki huzursuzluk seviyesinin artmasına ve sıkıntılara neden oluyor.
İnsanlar hayatlarının en
etkileyici 'an'larını (fragmanlar) paylaşmaya pek hevesliler. Filmin genel notu
ise çoğu kez vasatın altında, biliyorum. En yakınlarımdan biliyorum.
Gördüğümüz şeyler güzel,
çarpıcı istek uyandırıyor. Peki görmediklerimiz? bol #love etiketli ilişkilerde
yaşanan gerçek problemler, aile içi kavgalar, takıntılar, maddi sıkıntılar,
sağlık sorunları vs.. kim ödeyemediği kredi borcundan dolayı eve gelen
ihbarnamenin fotoğrafını çekip #sçtık diye etiketler ki? Tamam hepimiz iyi
şeyleri hatırlamaya meyilliyizdir ve iyi şeyleri paylaşmamız normal ama ipin
ucu bayağı kaçmadı mı?
Delirdik.
Gözden kaçırılan en önemli
noktalardan birisi, burada hepimiz hayatlarımızın bir bölümünü gösteriyoruz.
‘bir bölümü’ demek bile abartı. Küçük bir ‘an’ sahneliyoruz çoğu zaman. kısa
bir an. Hepimizin karanlık bir arka odası ve kulisi var. Cathriona White buna
en yeni örnek.
Dünya ortalamasının biraz
üzerinde hayat standartlarına sahip ‘modern’ insanlar olarak ilginç bir dönemde
olduğumuzu düşünüyorum. Halimiz tavrımız bir garip. dünya tarihinde ilk kez
yaşanan bir durumla karşı karşıyayız. Durumu Warwick ve Cardiff Üniversitesi’nin
ortaklaşa yayınladığı bir araştırma ile anlatmaya çalışayım. İnsanoğlunu en çok
mutlu eden şey; tanıdıklarından daha zengin, daha iyi durumda olduğunu
hissetmesiymiş. En azından onlardan daha kötü durumda olmadığını hissetmesi
gerekiyormuş insanın. Mesela sadece bir evinin olması yetmiyor. Önemli olan;
başkalarının evlerinden daha kötü bir evde oturmamak. bu başkaları kimmiş peki?
Komşularımız, arkadaş çevremiz ve hatta akrabalarımız. (İlgili rapor için tıklayınız.)
Yani insanoğlu olarak
‘kıyaslama’ ile mutluluk sağladığımız bilimsel bir gerçek.. Kıyaslama
davranışının temelinde ise kendini takdir etme ve kişisel tatmin arayışı var. Yalnız
bu kıyaslama işi biraz riskli. Zira insanın kendisinden daha iyi durumda
olduğunu ‘düşündüğü’ bir kişiyle girdiği kıyaslama, elindeki mutluluğun kaybına
da yol açabiliyor. Bakın rapordan size ilginç bir alıntı yapayım; "eğer
arkadaşlarınız senede 2 milyon dolar kazanıyorsa, sizin 1 milyon dolar
kazanmanız sizi mutlu etmeye pek yetmiyor". Cem uzan'ın o kadar parası
olduğu halde neden katakulli peşinde koşarak hayatını altüst ettiğine de
anlamlı bir açıklama getiriyor gibi.
Konuyu çok uzatma niyetinde
değilim, toparlayayım.
Eskiden (instagramlar falan
hayatımızı ele geçirmeden önce) insanlar küçük bir çevre içinde kendilerince
bir sosyal kıyasa giriyordu. Yani işte 5-10 komşusu, 3-5 yakın tanıdığı, bazı
iş arkadaşları falan… Toplasan toplasan sidik yarıştırdığın, hayatını kısmen
bildiğin 20-25 kişi var-yok. ha bir de onların sadece iyi şeylerini
görmüyorsun. Mesela yan komşun kocasıyla birbirine giriyor, duyuyorsun falan. Yani
kötü bildirim de alıyorsun. Peki şimdi?
Kaliforniya Üniversitesi’ndeki
psikoloji Profesörü Durvasula’ya göre sosyal medya yoğun bir sosyal kıyaslamayı
beraberinde getiriyor ve toplumdaki anksiyete seviyesinin gittikçe tehlikeli
seviyelere çıkmasına neden oluyor. (Durvasula'nın konu hakkındaki görüşleri
için tıklayınız.)
Düşünsenize, artık her gün
binlerce insanın hayatının sadece ve sadece en güzel ‘an’larından bildirimler
alıyoruz. Bu 'gerçek'liğin kaybı demek.
Kabaca 300-400 arkadaşımızın olduğu
facebook’ta herkesin senede 1 tane tatil fotoğrafı koyma hakkı olsa dahi, bu
demektir ki 365 gün boyunca her gün bir arkadaşımızın tatilde ne kadar süper
vakit geçirdiğine ‘maruz kalacağız’. Sanki her gün herkes tatil yapıyor, kimse
sabah 6'da lanet ede ede ayakta metrobüse binmiyor gibi. Bu ayakta gidenler kim
o zaman arkadaş? Sanki herkes çılgınca mutlu, huzurlu ama sizin hayatınızdaki
en büyük değişiklik telefonunuza gelen son güncellemeyi indirmek gibi. Hani bugünlerde meşhur bir laf var ya ‘algı operasyonu’ diye. daha iyi bir
algı operasyonu olabilir mi bilmiyorum?
Durum o kadar sinir bozucu
ki. 35'ini aşmış, ne kadar evlenmek istese de evlenememiş, erkek
arkadaşlarından sürekli kazık yemiş, ailesiyle de arası bozuk olan manikürcü
bir kızın sabah akşam demet akalın'ın ne yaptığını, süper kocasıyla ne kadar
mutlu olduğunu, çocuklarının doğumgününü nerede kutladıklarını falan görmesinin
bu kıza nasıl bir faydası olabilir biri bana anlatabilir mi?
Umut yok mu? Olmaz mı? Çok da uzak değil aslında.
kurtuluş öncelikle; bu kötü kalpli ama işinde oldukça başarılı olan
illüzyonistin, bir illüzyonist olduğunu ve bunun bir gösteri olduğunu
unutmamaktan geçiyor. Yalnız işinde o kadar usta ki, uçtuğu halde “ip yok bence
ya, harbi uçuyor” falan dedirtebiliyor bize, dikkat. Öncelikle bunu bir
halledelim. Çok geç olmadan halledelim, hep hatırlayalım.
Sonra Montesquieu’yu hatırlayalım.
Ne demişti?
“Eğer
mutlu olmak istiyorsanız, bu kolay. Başkaları kadar mutlu olmak istiyorsanız,
bu imkânsız. Çünkü biz, başkalarını olduklarından daha mutlu zannederiz.”
(Evet bu
sözün asıl sahibi Montesquieu’dur. Türkiye'de nedense Montaigne yazıyorlar.)
Yorumlar
Yorum Gönder