Her insan odun doğar.



Biliyorum bu sayfaya , sayfa ismi ilginç geldiği için sırf merak ettiğiniz için tıkladınız. Tebrik ederim. Benim derin düşüncelerimin kapısını aralamaya cesaret ettiniz. Öncelikle başlıktan bahsedeyim sizlere. Her insan odun doğar. Bu benim hali hazırda yazmakta olduğum - bir yazıp bir ara verdiğim -  Sigmund Freud , Arthur Schopenhauer gibi yazarlardan "aşk" ve "cinsellik" konularında alıntılarla süslediğim kitabımın ismi. 

Giriş yazımda bahsettiğim üzere , bilgiyle beslenirim ve düzenli düşünmeye çaba gösteririm. En azından farkım olduğunu biliyorum. Sıradan insanlar gibi düşünmeye çabalamak yerine , düzenli düşünüp hayatı kimine göre daha çekilmez , kimine göre daha kolay yaşanılabilir bir hale getiriyorum. Aslına bakarsak düzenli düşünmek zorundayım. Çünkü kafamın içinde gezinen milyonlarca düşünceyi dağınık bırakmak , istediğim düşünceye ulaşmamda sorun çıkarır ve sonucunda yaşadığımız sosyal toplumda konuşacak bir kelime dahi bulamam. Derler ya "Cehalet mutluluktur." diye. Ben bunu seçmedim. Bilgiyle beslenip , bilginin , bilgeliğin güç olduğu düşüncesini kafama yerleştirdim ve sonuç olarak. Okumaya , araştırmaya başladım. Dolayısıyla da , araştırarak , okuyarak edindiğim her bilgiyi beynimde saklamam gerekirdi. En başlarda her bilgiyi beynimin bir köşesine atıp orada bırakırdım. Fakat bilgi haznem geliştikçe ortada bilgi deposu yerine , bilgi çöplüğü olduğunun farkına vardım ve bilgileri beynimde kategorize ederek onları uygun odalara uygun yerlerine koymayı zor da olsa başardım. Evet kulağa belki imkansız , belki de saçma gelebilir ama bu yapılabilir birşey ve Prof. Dr. Sinan Canan'ın dediği gibi insan beyni; 1,4 kg ağırlığında, su, yağ, protein, şeker ve tuzdan oluşan bir jöle ve bu jölenin kapasitesi dahilinde çok az fikrimiz var. Dolayısıyla öncelikle önyargılarınızı kırıp , beyninizin kapasitesi hakkında düşünmeye ve geliştirmeye başlayın. 

İşte bu bilgi çöplüğünü toparlarken , aklıma takılan bir düşünce oldu. "İnsanlar neden artık eskisi gibi değil ve neden sürekli kendi çıkarları peşinde koşuyorlar?" Ve şu kanıya vardım. Yaşanılanlar , aile yapısı ve diğer pek çok etken yani kısacası hayatımız bizi bir marangozun odun parçasını işlediği gibi işliyordu. Sonucunda insanoğlu ,  insanları öldürmeye yarayan beyzbol sopası da olabilirdi. Bilim ve tekniğin gelişmesi için gerekli olan kalem de olabilirdi. 

Beyzbol sopası , çok iyi sporcuların elinde çok güzel vuruşlara eşlik edebiliyor. İşte burada devreye arkadaş kavramı giriyor. İyi ve kötü arkadaş kavramı. İyi arkadaşlar bizi spor için kullanırken , kötü arkadaşlar bizi kavgalara götürüp adam pataklayabilirdi. Aynı fark kalem örneğinde de var. Ya iyi arkadaşlarla bilime katkı sağlardık ya da kötü arkadaşlar bizi birisinin şah damarına saplardı. 

İyi ve kötü tanımlarına ileri ki zamanlarda detaylı olarak gireceğim. Daha fazla gözlerinizi yormak ve sıkmak istemiyorum. 



Yorumlar

Popüler Yayınlar