Metafizik Tezahür : Şiir


 Şiir, özgürlük anlamının en yoğun şekilde yaşandığı metafiziktir. Sanatın kendisi insanın en gelişkin metafizik yönü olduğuna göre; şiir, insanın şahsında gelişen en anlamlı mani tezahürdür.


Neyin mi tezahürü/yansıması?




 Materyalist felsefeye göre bilinç, maddenin en yüksek kimlik yansımasıdır. Dolayısıyla bir tezahür eylemidir. Olgu veyahut olay kendini pekala bir kavramda dile getirebilir, kavramsallaştırabilir. Sonuçta kavram en geniş bilgiyi kapsayan mükemeliyettir. İnsanın “düşün” devrimindeki en önemli aşamasıdır. Buradaki temel konu kavramın tek başına bilgiyi ne kadar kapsayabildiğidir, hakikat karşısındaki değeridir.

 İnsan, doğası gereği duygusal bir varlıktır. Örneğin, hayvanlar da duygusal yaratıklardır. İnsan ile karşılaştırıldıklarında ifadeye kavuşmamış, kısaca tezahürü olmayan bir duygusallık söz konusu. İnsan saniyenin onda birini milyonlarca düşünce ve sezi (duygu) duyumsamakla geçirir. Tabi hepsinin farkında olamadığı aşikar. Lakin onun bu metafizik yönü analitik yeteneğiyle birleştiği noktada onu diğer duygusal canlılardan ayıran temel nokta açığa çıkar: Sanat.

 İnsan hep aynı duyguları-duyumsamaları sezinleyen bir varlık mıdır? Şöyle belirtelim:   Her ayrılık bizde aynı duygu yoğunluğunu mu yaşatır? Tabi ki hayır. Ayrılık, kendi başına bir duyguyu tarif etmekten çok durum tezahürünü gerçekleştirir. Dolayısıyla kavram olarak ayrılık gayemizin çok altında bir yer teşkil ediyor. Yaşadığımız şey ayrılık olsa da duyumsanan duygu, zaman ve mekanda aynı olmaz. Bunun sosyo-psikolojik nedenleri olduğu gibi gayretimiz bunu açımlamak değildir.

 Ayrılık insanda hüzün, üzüntü, burukluk duygularını tetikler. Ama her ayrılık aynı duygu yoğunluğunu oluşturmaz insanda. Değişen insan psikolojisi, ilişkileri ve duygu yoğunluğunu oluşturmaz insanda. Değişen insan psikolojisi, ilişkileri ve duygu yoğunluğu karşısında tek bir kavrama hapsedilmiş anlam tezahür yeteneğine ne kadar sahip olabilir?

 İşte tam da bu noktada en yoğun anlam dünyasına sahip metafizik tezahür dediğimiz şiir, gerçeğin aşkın halini bize yansıtma yeteneğine sahiptir. Mani yoğunluğun ölçüsü, onun insan ruhu ve düşüncelerinde yarattığı etkiyle bağlantılıdır. Şiir, bize gerçeği vermekten çok hakikatin oyun sahasına dahil olmaya çalışır.

 Tarihin sayfalarında yer edinmiş tüm filozof, peygamber ve sanatla haşır neşir olan insanlar şiirin bu etkileyici gerçekliğinden olacak ki, hakikatlerinin tezahürü için başvurmaktan hiç çekinmemişlerdir. 



Hakikatin oyun sahasına dahil olma derdinde olan şiir, tüm duyumsamaların tezahürüne varacak şahdamarı yakalama çabası içindedir. Bu yüzden metafizik tezahür olarak duyumsamanın en yoğun ve yüksek ifadesi onda dile gelmek istemektedir. Bilincin, maddenin en yüksek yansıması olduğu gerçeği bizi, şiirin de aslında bilincin-tezahürün en yalın tarzı olduğu kanısına götürür.

 Yine, insan olgu-olay bağlantısallığı içinde manevi iç dünyası kadar maddi dünyayla bağlantılı, kaynağını oradan alan bir gerçekliğe sahip olup, varolan ve mutlak olmayan hakikatlerle bağlantılı yol alır. Son tahlilde hakikat, insanın yeni doğmuş bir bebekçesine aynaya yansıyan görüntüsünü yakalama çabasıdır. O insan ki, yine bir bebek saflığıyla yakalayacağı inancındadır hala; yakalayamadığı her hamle diğerine gebedir. Böyle sürüp gider yaşamın bu engin anlam paradoksu. İşte şiir bunun çocuksu dokunuşlarıdır aynaya.

 İnsanın sanatsız düşünemeyeceği ne kadar açık bir toplumsal gerçeklik olarak duruyorsa karşımızda; şiir de bir o kadar hakikat değeri taşır insanda. Ahlaki-politik değer bütünlüğünü sembolize eden toplumun tezahürü de ahlaki ve politik değer taşıyacaktır. Aksine iddia etmek bir güvercinin yumurtasından kanatları olmayan bir yavrunun doğması demek olur ki, böyle ucube bir varlık tezahürü evrensel hakikate ters düşen oluşumu ifade eder. Dolayısıyla, “şiir bir ahlak işidir ama politika işi değildir” diyen Tahar Bekri’nin insanın-toplumun bu politik hakikatinden ne kadar uzakta olduğu görülebilmektedir. Şurası açık ki, politik değer taşımayan şiir kişinin kendini tatmin sınırlarını aşamadığı gibi, kapsayıcılığı dolayısıyla şiirin temel gayesi olan hakikatin sahasına dahil olma arzusu boşa çıkacaktır.



 Özgür insan: “şiir, özgür yaşam arayışıdır” der. İnsan ve onun varlık zemini toplum varolduğu sürece bu arayış kadar devam edecektir.

Yorumlar

Popüler Yayınlar