Hamlet / 26
Var
olmak ya da yok olmak... İşte asıl mesele bu... Acaba zalim feleğin okuna,
taşına göğüs germek mi, yoksa bu mihnet deryasına karşı koyarak hepsine son
vermek mi daha asil bir hareket olur? Ölmek: uyumak... Hepsi bu kadar...
Ölüm, bir başlangıç mı
yoksa bir son mu? Tarihin başlangıcından beri insan merakını uyandıran bir
olgu. Peki, nedir ölüm?
Ölüm, her insanın kafasında farklı tanımlanır sınırlandırmak
ancak din, felsefe ve bilim alanlarında var olabilir.
Dinde ölüm, ruhun
bedenden ayrılması ve ebediyete uzanan yeni bir hayat olarak nitelendirilir.
İnsanların, dünya yaşamı boyunca yaptıkları davranışları sonucu ödül olarak
cennet veya ceza olarak cehennem denilen mekânlara gideceklerinden
bahsedilmiştir. Allah inancı taşıyan tüm dinlerde (Hıristiyanlık, İslam,
Musevilik) bu böyledir.
Bilimde ise ölüm, tüm
yaşamsal fonksiyonların sona ermesi olarak adlandırılır. Ancak bu tam anlamıyla
ölümü ifade eden bir tanım değildir. Bu tanımı anlamlandırabilmek için insan
sezgi düşünce ve duygularına ihtiyaç vardır. Sezgilerimiz, düşüncelerimiz ve duygularımız
ölümü anlamlandırır. Ölüm konusunda sezgilerimiz bize ölüm değil ölüm sonrası
konusunda fikir verebilir. Bu fikirlerde bizi bir inanca iter. Düşüncelerimiz,
sezgilerin sonucu oluşan inancımızda var olan ölüm kavramının nasıl
gerçekleşeceğini ve sonrasında ne olacağını anlamaya çalışır. Duygularımız ise
ölüm kavramının bizim üzerimizde bıraktığı etkilerdir. Duygular inancın ve
düşüncenin oluşum temelidir.
Felsefede ölümün net bir
tanımı yoktur. Birçok düşünür, farklı görüşler ileri sürer. Felsefe farklı
görüşler topluluğu olarak nitelendirilebilir. Kısaca her insanın kafasındaki
farklı tanımlar felsefeyle sınırlandırılır.
Tüm bu farklılıklara
karşın bilimin, felsefenin, dinin ortak olduğu bir görüş vardır ki bu ölümün
mutlak olduğudur. Bu konuda P.-J. Martin “Ölüme karşı duracak kale yoktur”
demiştir. Ölüm er veya geç gelecektir. İnsanlar bunu bilmelerine karşın ölümden
korkarlar. Beklide insanları ölümden sonra neler olacağını bilmemek
korkutuyordur. Bilinmezlik insanların korku kaynağı değil midir? Ölüm korkusu
konusunda Epikuros şöyle der “Her türlü kötülüğün en korkuncu olarak görünen
ölüm bir kuruntudan başka bir şey değildir, çünkü yaşam sürdükçe o yoktur, o
gelince de ruh yoktur. Bu yüzden ölüm ne yaşayanları ne ölüleri etkiler.
Yaşayanlar onun vuruşlarını duymazlar, artık var olmayan ölülere de onun zararı
dokunmaz.” diyerek ölümden korkulmamasını savunmuştur. Aynı görüşü Latin
filozof Senece de savunur ve şöyle der “Ölümden sonra hiç bir şey yoktur ve
ölüm hiç bir şey değildir.” diyerek döneminde yaşayan insanlara ölümden
korkmamaları gerektiğini, önemli olanın şimdiki yaşam olduğunu savunmuştur.
Heidegger’a göre insanlar
ölüme doğru kendi varlıklarının farkına varırlar. Bu farkındalık ise ölüm
korkusunu getirir. Korkunun kaynağı ise hiçliktir. –hiçlik ve bilinmezlik ikisi
de birbirine çok yakın kavramlar-
Bana göreyse ölüm,
oldukça gizemli bir olgudur. Hiç düşünmedim ölümü. Düşünür gibi olduysam da
hemen kafamdan attım garip bir savunma ama ölmek yaşamaktan daha kolaydır hayat
bazen insanı yüzlerce kere öldürüp diriltir. Ama ölüm bir kere.
Ölüm insana ürperti
verir. Ancak insanlar öldüklerinde sevdikleri ya da değer verdikleri insanların
yanına giderler. Ölümün üzüntüsü onlarla unutulabilir. Üzüntü paylaşıldıkça
azalır, mutluluk ise çoğalır. Ölümde geride bırakılanlar için üzülmek ya da
ölen birinin ardından üzülmek anlamsızdır. Herkes bir gün ölecek ve aynı yere
gelecektir. Ancak bu anlattıklarım mantıksaldır. Birde işin duygu boyutu vardır
ve bu yönden üzülmemek insanın elinde değildir.-insanların duygularını kontrol
edememesi sevdikleri insanların nerede olduklarını kestirememelerindendir.
Tıpkı kendi ölümlerinde olduğu gibi- İşte tüm bunlar sonucunda vahyi bilgi daha
rahatlatıcıdır.
Ölüm korkusu? Eğer ölüm
korkusu olmasaydı şu anın ne değeri olurdu. İnsanlar ne için kendini korur,
kendine bakar, ya da ölmemek için dikkat ederdi? Bu korku olmasaydı herkes cesaret
gerektiren sporlar yapmak ister. Cesaret de bir süreliğine ölüm korkusunu
yenmek değil midir?. Hatta beklide toplu intiharlar, ya da türlü sapıklıklar.
Böylelikle yaşamın bir anlamı kalmazdı.
Ölümden korkmak anlamsız,
ölmek tüm soruların cevabını bulması demek bana göre. Fakat her şeyin bir
zamanı var. Ölüm mutlak o yüzden yaşamın tadını çıkarın ve kendinizi ölüm
sonrasına ve tanrıyla yüzleşmeye hazırlayın.
Ölümsüzlük? Ölümsüzlük
bedenen belki mümkün olmayabilir ancak dünya yaşamına bıraktığımız izler sonucu
manen mümkün olabilir. Aslında tıbben ölümsüzlük mümkünleşebilir sadece bilimde
biraz gelişme yaşanması lazım. Ama bizim devrenin çocukları ölümsüz olmayı
ancak eserleriyle başarabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder